BERGAMA ADI NEREDEN GELİYOR?
Helenlerden çok önce Batı Anadolu'da Pelasglar ve Luvi halkı yaşardı. O zaman Bergama'nın adı Parg-a-uma idi. Perg=Berg Arapçadaki Burç anlamına geliyor, kale demektir. Uma ise, “halk” demektir.
Pergamon adı ise, Helenleşmenin başlamasıyla dönüşen bir kelimedir. Bugün Bergama adı aslında ilk kullanılışı olan Pargauma'ya daha çok benzer. Bir de bazen Bergama adının Parşömen kelimesinden geldiği söylenir ama tam tersine parşömen aslında Bergama'dan gelir. Deriye yazı yazmayı geliştiren Bergama Krallığı papirüsten sonra daha kullanışlı bir kâğıt bulmuştu, buna "Bergama Kağıdı" anlamına gelen parşömen adını verdiler. Son bir kaç yıldır Bergama'da parşömen yeniden üretilip üzerine resimler yapılıyor ve hediyelik eşya olarak satılıyor
.BERGAMA COĞRAFYASI
Bakırcay'ın kuzeyinde, antik Pergamon kentinin yer aldığı yamaç üzerinde kurulmuştur. İlçeye bağlı (Göçbeyli, Ayazkent, Zeytindağ, Yenikent, Bölçek) 5 Belde ve 114 köyü bulunmaktadır. Yüzölçümü 1573 km/2, İlimize Uzaklığı 107 Km. dir. 2012 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi kapsamında ilçenin nüfusu 101.158 kişidir. Rakımı Merkezde 68-Akrapol de 331 m.dir. İlçenin kuzey kesimi ormanla kaplıdır. (Kozak Dağı ve yaylası) Güney kesimleri ise ovalıktır. Kozak yaylası ve Bakırçay havzasında bulunan 128 km uzunluğunda olan Bakırçay nehri bulunmaktadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır
Akarsular/Göller: Kozak yaylası en önemli yaylasıdır. Bakırçay havzasında bulunan aynı adlı Bakırçay nehri 128 km uzunluğundadır. Doğuda Ömerdağ, kuzeyde Madra, güneyde Yunt Dağı'ndan gelen kollarla oluşan Bakırçay, Çandarlı körfezinden denize dökülür. Ana kolları dağlardan geçen, genel olarak dik ve derin vadiler açmıştır. Bakırçay geniş tabanlı alüvyal bir yatak içinde akmaktadır.
Dağlar/Ovalar: Yunt ve Madra dağları sönmüş yanardağdır. Mağma'dan fışkıran ve püsküren çeşitli yapıdaki lavların yığılmasından olumuştur. Kuzeyde Edremit, güneyde Bakırçay olukları arasında yükselen Madra dağı, kubbe şeklindedir, Çevresi akarsularla parçalanmış olan dağın güneyi 500-1000 m yükseltisi.
BERGAMA TARİHİ
Pergamon, Kuzey Ege’de Kaikos (Bakırçay) Irmağı’nın doğu-batı yönünde uzandığı graben vadisinin kıyısında yer almaktadır. Kuzeyde Pindasos (Kozak), güneyde Asperdenon (Yund) Dağları ile çevrili olan kentin doğusunda Selinos, batısında ise Ketios çayı uzanmaktadır.
ANTİK DÖNEM
Antik metinlerde Pergamon ya da Pergamonos olarak geçen kentin adı, Anadolu’da çok eski dönemlerden beri bilinen mahalli bir dilden gelip ‘Kale’ veya ‘Müstahkem Mevkii’ anlamına gelmektedir. Kale Dağı’nın tepesindeki Antik Pergamon yerleşimi dışında Bakırçay Ovası’na dağılmış olan pek çok höyük bulunmaktadır. Bu höyüklerde yapılan araştırmalar ışığında kentin iskan tarihinin Eski Tunç Çağı’na (M.Ö. 3000) kadar gittiği anlaşılmıştır.
Homeros; ‘Teuthrania Bölgesi’nde yaşayan ve Ketiler adı verilen bazı boyların, Troia savaşlarına karışmış olduklarından söz etmektedir (İliada ve Odesseia). Bu konuda araştırma yapan bazı bilim adamları, bu halkın Mısır anıtlarında ‘Kheta’ diye anılan Hititler olabileceğini söylemişlerdir. Ancak Pergamon bu dönemde Hititler’in batıdaki en uç yerleşimlerinden biri olsa bile, buralarda yaşayan halk, M.Ö. I. binin başlarında göçebe Thrako- Phryg kavimleriyle ve Yunanistan’dan Kuzeybatı Anadolu’ya gelen Aioller ile karışmış olmalıdırlar.
Pergamon Tepesi’ndeki Akropol’de ilk yerleşim izleri M.Ö.7.-6. Yy.’a kadar gitmektedir. Pausanias; Bergama’nın Andromaque’nin oğlu kahraman Pergamus tarafından kurulduğunu söyler. Başka bir kaynakta ise Pergamon’un efsanevi kurucusu olarak Herakles’in oğlu Telephos gösterilmektedir. Antik metinlerde Pergamon adı ilk defa Ksenophon’un ‘Onbinlerin Dönüşü’ adlı eserinde geçmektedir. Ksenophon M.Ö. 400-399 yıllarında Pergamon’a uğramış ve Persli hükümdarlara bağlı yerel yönetici olan Eretria'lı Gongylos’un evinde kalmıştır.
Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılında Doğu seferine çıkmasıyla Persler’in Andaolu’daki 200 yıllık saltanatı son bulmuştur. Bu tarihten sonra tüm Batı Anadolu’da olduğu gibi Pergamon da Makedonya Krallığı’nın hakimiyeti altına girmiştir. Ancak İskender’in 33 yaşında amansız ölümüyle İmparatorluğun toprakları, uzun süren mücadeleler sonucunda, ardılları arasında paylaşılmıştır. M.Ö. 301 yılında Pergamon yöresini ele geçiren Makedonyalı Komutan Lysimachos krallığını ilan etmiş ve 9000 talentlik savaş ganimetini Kale’de tutması için Philetairos adlı subayı görevlendirmiştir. M.Ö. 282 yılında isyan çıkaran Philetairos yönetime el koymuş ve yaklaşık 150 sürecek olan Bergama Krallığı’nın temelleri atılmıştır.
Bergama Kralları; Philetairos (M.Ö. 281-263)
I. Eumenes (M.Ö. 263-241)
I. Attalos (M.Ö. 241-197)
II. Eumenes (M.Ö. 197-159)
II. Attalos (M.Ö. 159-389)
III. Attalos (M.Ö. 138-133)
I. Attalos’un haraç isteyen Galatlar’a karşı yaptığı savaşta başarı sağlaması, arkasından II. Eumenes’in Antiochos III’ü yenerek Apameia Anlaşmasıyla (M.Ö.188) Toros Dağları’na kadar Küçük Asya’yı elde etmesi, Marmara Denizi kıyısından Akdeniz’e kadar uzanan Pergamon Krallığı’nın siyasi açıdan en güçlü dönemini yaşamasını sağlamıştır. II. Eumnes, Atina Akropolü’nü örnek alarak Bergama’yı, Hellenistik Dünya’nın en güzel kentleri konumuna ulaştırmayı amaçlamıştır.
Pergamon krallarının kültür ve sanata verdikleri önem, mimarlık ve heykeltraşlık açısından önemli eserlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. III. Attalos’un vasiyetnamesiyle Pergamon Krallığı’nın Roma İmparatorluğu’na bırakılmasının (M.Ö.133) ardından bu kent Roma’nın Asya Eyaleti’nin başkenti olmuştur ve ona Néocore, yani ‘Mabetler Muhafızı’ ünvanı verilmiştir.
ROMA DÖNEMİ
Roma Cumhuriyet Dönemi’ne son veren Actium Savaşı ( M.Ö. 31) ile Bergama da tüm Roma gibi dört yüz yıllık bir barış ve refah dönemine girmiştir. M.S. 3. yy’dan itibaren Roma İmparatorluğu‘nun güç kaybetmeye başlaması Pergamon’u da etkilemiştir. M.S.395 yılında Roma İmparatorluğu’nun Batı ve Doğu Roma olarak ikiye ayrılmasıyla Bizans egemenliğinde kalan kent, iyice küçülmüştür. Bizans Dönemi’nde kent daraltılmış yeni bir surla çevrilmiştir.
Bizans İmparatoru Diocletianus’un Asya Eyaletlerini yeniden yapılandırmasında Bergama yine Asya Eyaleti’nde kalmıştır. İmparator Teodosius zamanında bu eyalette bulunan dört metropolden bir tanesi Bergama idi. Bu dönemde kent Hristiyanlık aleminin önemli bir piskoposluk merkezi olup, yedi apokalyptik kiliseden birine sahip olmuştur.
TÜRK HÂKİMİYETİ DÖNEMİ
Bergama 716’da bir süre Araplar tarafından işgal edilmiş, 1301 yılında Osman Gazi’nin General Musollon komutasındaki Bizans ordusunu yenmesinden sonra Bergama, Karesi Beyi Aclan Bey’in idaresine girdi. Aclan Bey’in ölümünden sonra yerine geçen büyük oğlu Demirhan Bey’in kötü yönetimi sonucu Bergama 1317 tarihinde Osmanlı yönetimine girmiştir.1300 yılların başında Bergama’da Menteşeoğulları ile birlikte Türk Dönemi başlamıştır. Menteşeoğullarını Karesi Beyliği takip etmiş, 1333 yılında kentin sultanı Yahşi Bey olmuştur. 1345 yılında Orhan Bey tarafından kent, Karesi Beyliğinden Osmanlı yönetimine geçirilmişti. 1402 yılında Ankara Savaşı ile Timur’un Yıldırım Beyazıt’ı yenmesiyle başlayan Anadolu’daki Moğol hakimiyetine paralel Bergama da Moğol istilasına maruz kalarak Osmanlı yönetiminden çıkmıştı. 1425 yılında II.Murat Döneminde Bergama tekrar Osmanlı topraklarına dahil edilmişti.
14. ve 15. yy’larda Bergama büyük gelişim göstermiş, önemli yapılar inşa edilmiş, şehir Bakırçay Ovası’na doğru genişlemiştir.Kent, 1868 yılına kadar Balıkesir Sancağına, 1868 yılında Manisa Eyaleti’ne ve 1890 yılında da İzmir İli’ne bağlanmıştır.
Türk Dönemi ile birlikte Bergama Kalesi (Akropol) yerleşim merkezi olmaktan çıkmıştır. Yeni yerleşim alanı olarak kalenin etekleri ve düzlük alanlar tercih edilmişti. Türk Döneminde Bergama voyvodalık-ayanlık rütbesi taşıyan sülale beyleri tarafından yönetilmekteydi. Günümüze kalabilen kitabe ve mahkeme sicillerinden 1737’de Arapoğulları, 1775’te de Karaosmanoğulları yönetimde söz sahibi idiler. Ancak II. Mahmut Döneminde bütün ayanlıklara son verilmiş, 1841 yılında kaza müdürlükleri, 1867 yılında da bu müdürlükler kaymakamlığa dönüştürülmüştür
Türk Döneminde Şehrin sosyal yapısı bakacak olursak; Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer yabancı gruplardan oluşan nüfusu vardı. Kalenin eteklerinde Rumlar, Bergama Çayı (Selinos) ‘nın sağ ve sol kıyıları boyunca Yahudiler ve Ermeniler, Bakırçay Ovasına doğru düzlük alanlarda da Türkler yerleşmişti. Bu nüfusa Balkanlardan gelen Türk göçmen grupları dâhil oldu. Göçmenler Bergama ve çevresindeki köylere yerleşmeye başladı. Ayrıca 19 yy’da konar-göçer aşiretler de Bergama ve çevresinde yeni köyler kurmuş ve yerleşmişlerdi.
BERGAMA’NIN TARİHİ YERLER
AKROPOL
Bergama Akropol
Bir tepe yerleşimi olan Pergamon’un şehircilik anlayışı, büyük ölçüde topografik zorunluluktan kaynaklanan bir kent düzeninin form ve planlama bakımından eşsiz bir örneğini oluşturmaktadır.
Pergamon’da doğal bir düzlüğün olmaması yerleşimin en erken evresinden itibaren arazi teraslaması yapılmak suretiyle yer kazanılmasını gerekli kılmıştır. Azalan inşaat alanları yıllar içerisinde artan ihtiyaçlar sebebi ile eski terasların yeni teraslar içerisinde eritilmesine sebep olmuştur. Bu da, şehrin en erken tarihi hakkındaki yeterli ipuçlarının bulunamamış olmasının başlıca sebebidir. Kalede tespit edilen en eski yerleşim yerleri M.Ö 7-6. yy a tarihlenmektedir. Kent, başından beri iki ana kısımdan oluşan bir yapılar bütünü idi. Bunlar dağın en tepesinde yer alan ve kendi surları olan Kale ile güneyde daha yumuşak ve meyilli yamaçta yer alan keza sur duvarı ile çevrili bir aşağı kent idi. Konut alanları gerek büyüklük gerekse yayılma açısından siyasal ve ekonomik koşullara göre birçok değişikliklere uğramıştır.
Pergamon’un kent surları, en geniş dönemine II. Eumenes zamanında ulaşmıştır. II. Eumenes Devrinin en önemli yapıları arasında Galatların mağlup edilmesi anısına inşa edilen Zeus Sunağı, Athena Tapınağının propylonu ve onu çevreleyen stoaları; ikiyüzbin kitap rulosunun muhafaza edildiği ünlü kütüphane, Büyük saray ve kent surları yer alır. Bu gelişme dönemi sırasında daha önce inşa edilmiş olan Athena Tapınağı ile onbin seyirci kapasiteli antik çağın en dik tiyatrosu korunmuş, kent bu çekirdeğin üç bir tarafında yelpaze biçiminde açılan bir plan düzeni içersinde gelişmiştir. Yukarı şehir daha çok kral aileleri ile ileri gelenlerin, aydınların, komutanların ikamet ettiği bir merkez idi. Bu nedenle burasının resmi bir karakteri vardır. Kentin orta kesiminde kuzeyden güneye doğru Hera ve Demeter Kutsal alanları, Asklepios Tapınağı, Gymnasionlar ve kent çeşmesi yer almakta idi. Bu yönü ile orta kentte, yönetim ile doğrudan ilgili olmayan yapılarla, halkın rahatlıkla girip çıktığı toplantı yerleri bulunmakta idi.
Aşağı kentte Aşağı Agora , orta ve yukarı şehre çıkan ana yolun iki yanında sınırlanan çok sayıda dükkan, birinin avlusunda halen kazı evi olarak kullanılan, diğeri Attalos evi olarak adlandırılan peristylli evler yer alır. Yukarı şehirdeki agora, konumu ve işlevi bakımından hem çok yükseklikte idi, hem de sadece devlet işlerine ayrılmış idi. Bu bakımdan, II. Eumenes’in yönetiminin ilk yıllarında inşa edilmiş olan aşağı agora kentin ticaret merkezi konumunda idi.
Kenti bir baştan bir başa kat eden geniş ve düzgün rampalı yol, aşağı şehirde Eumenes kapısında başlar, birkaç zikzak ve orta kent yerleşim bölgesinde büyük bir kavis yaparak kent dağının güney yamacından yukarı şehre ulaşır. M.S II. yy’da İmparator Traianus ve Hadrianus yönetiminde Pergamon parlak bir dönem yaşamıştır. Kent artık sur duvarlarının dışına taşıp ızgara planlı bir yapılaşma ile ovaya kadar yayılmıştır. Genişlemenin en önemli yapısı Serapis ( Kızıl Avlu)’ tapınağıdır. Roma kentine Roma tiyatrosu, amfitiyatro ve stadion da dahil edilmiştir.
ASKLEPİON
Bergama Asklepion
Bergama Asklepion’u Eskiçağ’da Epidaurus ve Kos’taki örneklerine eşdeğer önemde bir sağlık tedavi merkezi idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarısında kurulmuştu. Kazılarda kutsal yerin M.Ö 4 yy’dan beri var olduğu ve Hellenistik Dönemde geliştiği saptanmıştır. Ancak Asklepion en parlak devrini M.S II. yy’da yaşamıştır
Roma Çağında şehirden Asklepion’a bir kutsal yol ile gidiliyordu. Kutsal yol propylon avlusunda son bulur. Propylon avlusunun üç yanı Korint tarzında sütunlu galerilerle çevrilidir. Propylon M.S II. yy ‘da bir tarihçi olan Konsül Claudius Charax tarafından yaptırılmıştı.
Asklepios Kutsal Alanı, galerili avlusu, 3500 kişilik tiyatro yapısı, İmparator Hadrianus’a ait kült salonu, kütüphanesi, yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı ile Roma Dönemi’nde oldukça önemli bir sağlık merkeziydi. Güney kesiminde Hellenistik Dönemden kalma üç küçük tapınak ile uyku odaları, kutsal kaynak ve havuzlar bulunmaktadır. Kutsal kaynak yanında burada tedavi gören hastaların soğuk ve sıcak havadan korunmasını sağlamak amacıyla uzun bir yer altı tüneli yapılmıştır.
Bu yer altı tünelinin hemen kuzeyinde yuvarlak planlı Asklepios Tapına’ğı yer alır. Bu tapınak Roma’daki Pantheon örnek alınarak M.S 150 yıllarında Konsül L.C Rufinus tarafından yaptırılmıştır. Sütunlu bir girişi bulunmaktadır. Tapınğın içinde dönüşümlü olarak 7 tane niş sıralanmaktadır. Girişin karşısındaki nişte tanrı Asklepios’un Kült Heykeli bulunmaktaydı.
M.S II. yüzyıl ortalarında burada 13 yıl kalmış olan hatip Aelius Aristides’ten tedavi şekillerini ve yöntemlerini öğrenmekteyiz. Burada genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları, açlık-susuzluk kürleri, şifalı otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi.
BAZALİKA
Bazilika- Kızıl Avlu
Binanın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi ile tapınak halk arasında “ Kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır. Avlusu, yüksek duvarlarla dışarıya kapalı idi. İç kısmının sütunlu galerilerle çevrili olduğu kabul edilir. Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan üç adet anıtsal kapıdan girilmektedir. Bu girişin halen bir kısmı ayaktadır.
Mısır Tanrılarına verilen önem sebebi ile tapınak Roma Dönemi aşağı Bergama kentinin tam merkezine inşa edilmiştir. Tapınağın avlusu ile bütünleşmesine engel teşkil eden Selinos çayında bugün halen kullanılmakta olan su tünelleri inşa edilmiştir.
Tapınağın önünde tapınak ile aynı aks üzerinde avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir tapınak kapısı yer almaktadır. Kutsal mekânın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış, kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Yanlardaki yuvarlak yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp giden gizli geçitler ve merdivenler yer almaktadır.. Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen tapınağın başrahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu. Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeletinin bulunduğu söylenmektedir.
Kült ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S II. yy’da muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e itaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapıda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmemektedir. Erken Bizans döneminde kutsal mekânın içine ilaveler yapılan tapınak Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir.
ALLİANOİ
Allianoi - Paşa Ilıcası
Allianoi, Helenistik Çağ sonrasında (İÖ.2.yy) Bergama'nın 18 kilometre kuzeydoğusunda kurulmuş. MS.2. yüzyılda büyük gelişme gösteren Allianoi, "Sağlık Tanrısı Asklepois"in yurdu olarak biliniyor. ASKLEPIOS Antik Grek mitolojisinde hasta insanlara şifa dağıtan, hekimliğin ve tıp biliminin tanrısıydı. Apolion oğlu Asklepiosu yarı at yarı insan olan Khiron'a emanet etti. Khiron ona okuma, yazma ve önemli hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların formüllerini öğretti. Asklepios’un ünü kısa sürede yayıldı. Asklepios ölüleri de diriltiyordu. Zeus buna kızdığı için Asklepiosu öldürttü. Yunanlılar asklepiosun adını yaşatmak amacı ile aynı isimle sağlık merkezleri yaptılar. Allianoi de bunlardan biri. Topraklarından 45 derece kükürtlü su çıkan şifa merkezi Atlianoi, bu özelliğiyle dünyanın dört merkezinden biri. Pergamon Krallığı'nın sayfiye yeri olan bölge, yıllarca Hydroterapi
(suyla tedavi) merkezi olarak hizmet vermiş. Yortantı Baraji'nın yapım aşamasında antik değeri anlaşılan bölgede hızlandırılan kazı çalışmaları esnasında, bölgenin Helenistik Çağ'da kurulduğu ve en parlak dönemini Roma İmparatorluğu Hadrian'la yaşadığını ortaya koydu, işte o zaman da kentin sağlık merkezi Asklepionlar'dan biri olduğu anlaşılmış. Allianoi 'de Hadrian döneminde Anadolu'daki pek çok kent gibi büyük bir bayındırlık hareketi yaşanmış ve gösterişli bir Asklepieion haline dönüştürülmüş. Kazılar sayesinde Bergama, ikinci bir sağlık merkezine kavuşmanın dışında arkeleoji alanında bölgenin ve Türkiye'nin önemini daha da artıran Asklepieion kültürünün Anadolu'da yaygın olduğunu da kanıtladı. Allianoi'nin
MS 11.yüzyılın sonuna kadar Bakırçay havzasında önemli bir sağlık yurdu olarak kullanıldığı ve Bergama Asklepion 'unda yapılan psikoterapi tedavi merkezinden farklı olarak burada daha çok 'hydroterapi' uygulandığı yönündeki görüşler de güçlendi. Bergama'nın yaklaşık 23 kilometre doğusunda Bergama-İvrindi karayolunun üzerinde yapılan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarılan Allianoi antik yerleşmesi M.Ö 1. yüzyılda Paşa Ilıcası ve çevresinde kurulmuş. 1998–99 yılı kazıları sonucunda Helenistik Çağ, mimari, buluntularının yanı sıra özellikle M.S 2.yüzyıla ait pek çok arkeolojik eser ele geçirildi. Ayrıca kazılarda; çok sayıda heykeltıraşlık eser, metal eserler, çanak çömlek, kandiller, kemik objeler, çok sayıda üzeri işlemeli cam eser, 1500 civarında altın, gümüş ve bronz sikke, en son olarak da 2. yüzyıl Roma döneminden kalma bir metre 60 santim uzunluğunda kırılmamış olduğu için Büyük önem taşıyan mermer Afrodit heykeli bulundu. Bu güne kadar kazıda çıkanlar Afrodit heykeli, iki Asklepios başı, torsolsr, termal havuzlar, heykeltıraşlık parçalar, dükkânlar, çeşme, şarap imalathanesi, seramik fırınları, antik kaideler. Selçuk Minaresi XIII ile XIV. yüzyıllarda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Minare kapısı dıştan Bursa, içten Selçuk tipi sivri kemerlidir. Gövdesi lacivert, firuze ve yeşil renkli sırlı tuğlalarla örülmüştür. Petek kısmı tas ve tuğla karışık olarak yapılmış 6 ve 3 köseli sırlı tuğla ile kaplanmıştır.
ULUCAMİ
Bergama ulucamii
1399 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan tek minareli Selahattin camilerindendir. Orta nefi 3 kubbeli, iki yan nefi tonozla örtülüdür. Doğu cephesinde iki pencereden daraltılan duvar içinde kurşunluğa çıkan merdivenler vardır. Mermer mihrabı Selçuk etkilerini taşır. Minberi, tas ve mermerden yapılmış kitabeli tas kapısı özenli bir isçiliğe sahiptir.
ÇUKURHAN
Bergama Çukurhan
Saraçlar arastası ile Ekin loncasının Şeftali Sokağı arasındadır. İnşa tarzına göre, hanın XIV-XV. yüzyıllarında yapıldığı tahmin olunmaktadır. Burada, üstü tonozlu bir çarşının da bulunduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. Çarşı içine açılan kapı kanatlarının 2 m. daha içerde olduğunu kapı üstündeki oda, dört duvar üstüne oturtulmuş kubbesiyle bugüne kadar sağlam kalmıştır. Bu odanın ikili üçlü ufki tuğlaların çevirdiği küçük yönü taşlarla yapılan muhtelif klasik duvarında bir penceresi vardır. Burada bulunan Bursa tipi bir kemer, 15 cm. kadar bir girinti yaparak bir niş vücuda getirmiş ve boş sathinin içinde iki merkezli klasik kemerle pencere açılmıştır. Odanın cephe saçağı altında küçük tuğladan konsolcuklar kullanılmıştır. Başka binalarda görünmeyen bu tarz, Bergama için bir özellik taşımaktadır. Dört köşe olan avluyu iki kat eyvan (hayat) çevirmektedir. Bunlardan alttakiler tonoz, üsttekiler kubbe ile örtülüdür. Dört köşe olan ayaklar kaba yontulu taş ve kireç harçla yapılmıştır. Bunlara kemerler ve kemerler üzerine de tonozlar binmektedir, ikinci katta ise kubbeler iki paye ile duvardaki kemere bağlanan yan kemerlerin teşkil ettiği dört yarım daire üzerine oturtulmuştur. Eyvanı teşkil eden her kemerin arka taraflarına birer oda yapılmıştır. Odalar yarım direk şeklindeki tonozlarla örtülüdür.
Yalnız köşelerinde üç satıh tonoz vardır. Hanın kuzey duvarı 33 m. uzunluğunda olup, ufki tuğlaların çevirdiği küçük yönü taşlarla yapılmıştır. Bu duvarda altlı, üstlü tuğladan sivri kemerli 8 pencere vardır. Burada eskiden bir kapı bulunurken, hanın üç mirasçıya paylaşımı üzerine son senelerde yeni bir kapı daha açılmıştır. Hanın ortasında bir kuyu vardır. Derinliği 10-15 m. arasında değişen su bulunmaktadır.
TAŞHAN
Bergama Taşhan
1432 yılında inşa edilen handa devşirme malzeme bol miktarda kullanılmıştır. Cephesinde antik taşların kullanıldığı yapının üst katları tuğla-tas almaşık örgüye sahip idi. Yapı harap durumdadır.
KÜPLÜHAMAM
küplü hamam
1427 yılında yapılan hamamın kadınlar bölümü yoktur. Tekrar yapıldığı anlaşılan soyunma bölümünden sonra soğukluğa girilir. Taç kapısı, kirpi saçakları ve ilginç kubbe süslemeleriyle literatüre geçmiştir. 19.y.y.'a kadar korunan ve bugün Paris Louvre Müzesinde bulunan antik mermer küp nedeniyle Küplühamam adıyla bilinmektedir.
KURŞUNLU CAMİİ
kurşunlu camii
Hükümet Konağı yanındadır. Kubbesi kurşun kaplı olduğundan bu adı almıştır. Doğuya bakan duvarındaki iki satır kitabesine göre, bu cami, Safi’nin oğlu Hacı hasan tarafından 873(1439) tarihinde yaptırılmıştır. Cami,9.10 metrekare teşkil eden bir plan üzerine yapılmıştır. Kubbesinin çapı 9.20 m.dir. Duvarlarının bitimindeki kirpi saçağı yerine, 45 derecelik geniş kenarlı ve altı dişli 20 cm. kadar çıkıntısı olan taş silmeler yapılmıştır. Kubbe kasnağı daha küçük açık renk yontu taşlardan örülmüştür. Üzerinde 45 derecelik kenar bulunan bir silme ile 8 köşeli kubbe kasnağının üstü tamamlanmıştır. Binanın içinde, kasnaktan kubbeye geçişi sağlamak için büyük bademler meydana getirilmiştir. Bu suretle dört köşeden 8 köşeye geçişi temin eden ve istalaktitlerle süslenen köşeler yerine, kasnağın yüksekliğini gösteren duvar kısmı üzerinde büyük bademler vücuda getirilmiştir. Güney duvarında üstte iki ve batı duvarında üstte biri sade, biri söveli iki, alt kısmında da kemerli iki büyük pencere vardır. Bunların tamir sırasında açıldığı veya genişletildiği anlaşılmaktadır. Son cemaat mahalli 3.5x 9 m. ölçüsünde olup, doğu tarafındadır. Esasında burasının iki kubbe ile örtülü olduğu kemer izlerinden ve konsol taşından belli olmaktadır. Burada da bademlerle süslü bir mihrap vardır. Caminin kuzeye bakan şimdiki kapısı sonradan açılmıştır. Eski kapının, kitabenin altında bulunduğu kapıya azamet veren silmeler belli etmektedir. Zemin, 4 köşe tuğla köşelidir. Minber ahşaptır. Mihrap, 4 sıra bademlerden meydana getirilmiş alçı istalaktitlerle süslenmiştir. Mahfel sonradan yapılmıştır. Minare, cami duvarının kuzey-doğu köşesindedir. Bina ile birlikte yontulu taştan inşa olunmuştur. Kapısı, cami esas kapısıyla yan yana dışa açılmış bulunmaktadır. Sarı taştan ve temiz bir taş işçiliği ile vücuda getirilen minarenin 20 m. yüksekliği olup, şerefesine kadar 41 basamağı vardır. Cami, muhtelif zamanlarda çeşitli tamir görmüştür. Birçok yerleri, tamir ve temizlik sıva ve badana ile örtülmüştür. Bu yüzden binanın asaletini gösteren taşlar kapatılmış bulunmaktadır. Caddeye bakan duvardaki Maşallah yazılı levha,1301 (1885)tarihinde konmuştur. Burada bulunan yılan kabartmalı bir taş sökülerek İzmir’e götürülmüş, orada kayığa konurken denize düşürülmüştür.(1) Cami Avlusu 30 yıl önceye kadar mezarlıktı. Burada Karaosman oğulları sülalesine ait mezarlar da bulunuyordu. Bergama’da iki büyük vakfiyesi ile birçok mal ve mülk bırakan Karaosmanlar’dan Hacı Ömer Ağa’nın oğlu Hacı Mehmet Ağa’nın 1247(1842)tarihli mezar taşı da buradan Müze bahçesine kaldırılmıştır.
TABAKLAR HAMAMI
Tabaklar Hamamı
Bergama çayının sağ sahilinde ve Ulucami karşısınadır. Eskiden çay boyunda bulunan tabakhaneler arasında kaldığından bu adı almıştır. Daha eskiden ise, bu civarda Pabuççular arastası (Başmak Pazarı)bulunduğundan bu isimle anılmıştır. Buraya Çınarlı Çarşı da denilmiştir.
Hamam, 1258 (1842)senesindeki sel baskınında harap olmuştur. Bugün beş ev arasında kalan bu binanın bir kısım yerleri ayakta bir kısım yerleri ayakta durmaktadır.(1) Kitabesi yoktur. İnşa tarzına göre, Ulucami ile birlikte yapılmış olduğu tahmin olunmaktadır. Hamam, tezyinatının zenginliği ve çeşitliliği itibariyle sanat bakımından üstün bir değer taşımaktadır. Hamamının cephesi 9,derinliği 22 ve kubbesine kadar yüksekliği 5 m.dir.Cephenin ortasında bulunan kapısından soyunma yerine girilmektedir. Burayı örten büyük kubbe sağlam kalmış, diğer kubbeler ise yıkılmıştır. Soyunma yerinden, sivri kemerli bir kapı ile ikinci bölüme girilmektedir. Burada sağda birer kubbeli üç halvet, solunda biri tonoz, ikisi kubbeli olmak üzere halvet ve sofa bulunmaktadır. Hamam, adi taş, tuğla ve kireç harçla yapılmış ve dört duvar üstüne kubbeler oturtulmuştur.
Dört köşeden daireye geçiş sırasında köşelerde istalaktitli tezyinat meydana getirilerek boşluk örtülmüştür. Duvar sıvalarının üzeri kalem işleriyle işlenilmek suretiyle de güzellik sağlanmıştır. İstalaktitler değişik şekillerde meydana getirilmiştir. İçbükey geçmeli tabakaları dışbükey olanlar izlemiştir. Bunlar, birbiri üzerine katmer katmer çıkmaktadır. Bugün tamamıyla sökülmüş olan döşemenin altındaki cehennem yollarıyla hamamın ısıtıldığı izlerden belli olmaktadır. Duvarlarda yan yana görülen dar künklerden sıcak-soğuk su akmıştır. Ayrıca, hamamın havasını değiştirmek için kubbelere kadar çıkan künk bacalar da bulunmaktadır. Hamamın arkasında ve çay boyunda bir evin bahçesinde bulunan su mahzeni ile külhanı oldukça sağlamdır. Bunun genişliği 2,uzunluğu 12, yüksekliği 2m.dir.
BEDESTEN
Bedesten
Şadırvan caddesindedir.Eskiden burada çeşitli eşya satıldığı için bu adı muhafaza etmiştir. Kitabesi yoktur. Yapı tarzına göre XVI.-XVII. yüzyıl arasında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bedesten’in dört tarafında 4 kapısı bulunuyordu. Bu kapıları çeviren kemerlerin genişliği 2.4,yüksekliği 2.7 m.dir. Loncaya açılan kemerlerin kapısında, kapı kanadının üst mil yuvası ile söve yatağı bugüne kadar kalmış bulunmaktadır. Bugünkü kapısı (2.9x3 m. ölçüsündedir.)sonradan açılmıştır. Bir de mescit altına açılan daraltılmış kapısı vardır. Bedesten 21.4x13.9 ölçüsündedir.6 kubbelidir. Kubbeler 1.4m. kalınlığında olan iki fil ayağı ile duvarlarındaki 24 sivri kemer üzerine oturtulmuştur. Yanlara açılan kapıların üzerine fil ayaklarından gelen kemerler kapının tam ortasında bulunmaktadır. Burası, binanın en zayıf noktasını oluşturmasına rağmen kemerlerde hiçbir tasman görülmemektedir. Bu tarafı fen adamları tarafından incelenmeğe değer bir konu olabilir. Yüksekliği 9.75, açıklığı 5.2 m. olan kemerlerin birbirine bağlanması ve binanın açılmasını önlemek için atılan ahşap gergilerden bugün ancak delikleri kalmıştır. Işık ve hava için kubbelerde tepe pencereleri bulunduğu gibi duvarlarda da küçük ışık pencereleri açılmıştır. Binada devrinin özelliklerini taşıyan inşaat malzemesi kullanılmıştır. Kubbeler, tuğladan 35cm.kalınlığında yapılmıştır. Tuğlalar arasındaki harç kalınlığı tuğlanın kalınlığı kadardır. Bu da yapı tekniğinin ayrı özelliklerinden biridir. Bedestenin saçaklarında, kirpi saçakları bulunmak lazım gelirken bunların bir kısmı dış etkilerle bozulmuştur. Konya Ereğli’sinde ve Tekirdağ gibi ki üç yerde bulunan benzerleri arasında, devrinin büyük bir sanat eseri olan bu bina, harap olmaktan ve etrafını saran dükkânlardan kurtarıldığı takdirde Bergama bir abide kazanmış olacaktır.
HACI HEKİM HAMAMI
Hacı Hekim Hamamı
Uzun çarşıda Hacı Hakim Camisi’nin karşısındadır. Erkek ve kadınlar için iki bölüme ayrıldığından Çifte hamamlar veya çarşı hamamı denilir. Kapısı üstündeki boşlukta kitabesinin bulunduğu sanılmaktadır. 1336(1918)tarihli berat bu hamamın Hacı Hakim Camisi’ne vakfedildiğini yazmaktadır. Hamam, 22x30 m. ölçüsündedir. Aynı teşkilatı bulunan erkek ve kadınlar bölümünde on ikişerden 24 kubbe vardır. Cadde boyundaki iki kubbesi büyüktür. 4’ü orta,16’sı küçük kubbe olup, iki de tonoz örtü vardır. Erkekler hamamının kapısı çarşıya açılmıştır. Kanadın istinat ettiği basık kemerin içi Bursa tipi kemerdir. Kapıdan soyunma yerine inilmektedir. Ortada bir havuz, kenarlarda da kafesli soyunma odaları vardır. Burada bulunan büyük kubbeye geçidi temin için köşelerde ¼ küreler teşkil edilmiştir. Hamamın duvarları 1-1,5 m. kalınlığında olup, tuğla arasına yonu taş koyma usulü ile yapılmıştır. Kirpi saçaklarının bir kısmı, cadde boyunca dizilmiş olan dükkânlar tarafından bozulmuştur. Soyunma yerinin son köşesinde bulunan bir kapıdan soğukluğa girilir. Burada büyükçe bir kubbenin etrafında dört küçük kubbe bulunmaktadır. Bunlardan sağdakiler ayakyolu ile temizlik odasıdır. Buradan bir kapı ile yıkanma yerine geçilir. Bu kapı da diğerleri gibi istalaktitlerle süslenmiştir. Yıkanma yerinin ortasında, orta büyüklükte bir kubbe ile örtülü göbek taşı, küçük kubbelerle örtülü iki halvet ve üç yıkanma odası sofa vardır. Göbek taşı, yarım daire geçmelerle bağlanmış olan göbek taşının ortasındaki 8 köşe bir mermer, her iki mermer arasına konan kırmızı ve siyah somakilerle çerçevelenmiştir. Halvetlerde ikişerden 7 kurna vardır. Her kurnanın üzerindeki tezyinat ayrıdır. Halvetlerden birisinin döşemesi büyük bir zevkle işlenmiştir. Ortada yeşil somaki, etrafında 20cm.mermer bordur, bunun dışında 25 cm. genişliğinde 6 köşe,3 köşesinde de mermer ve kırmızı somakilerle bir ikinci bordur çevrilmiştir. Bu bordur dışında 40 cm. genişliğinde mermer plaka ile zemin tezyin edilmiştir. Hamamın mermer plaka döşemesinin kenarlarındaki küçük oluklar kullanılmış suları kanala akıtmaktadır. Kubbelerdeki fanus ve cam örtülü yıldız biçimindeki küçük deliklerden hamamın içine ışık sızmaktadır. Hamamın ısıtma tertibatı külhana bağlıdır. Külhan hamamın arkasındadır. Burada bulunan kazanın sıcak suyu, yıkanma yerlerine akmaktadır. Soğuk su taksimi de aynıdır. Külhandan gelen alev ve sıcaklığın, mermer döşemenin altındaki 15 kadar cehennem yolunda (Köhnez) dolaşmasıyla hamam ısıtılmaktadır. Bu yolların muhtelif yerlerinde delikler vardır. Bunlar göbek taşı ve oturaklar gibi yüksekçe olan yerlerin altındadır. Cehennem yolunun işlemesi ve buralara kaçan dumanın dışarı çıkması için de soğukluğun büyük kubbesine bitişik yan duvarının iç kısmında birer baca yapılmıştır. Ayrıca künkten havayı temizlemek için 35 baca vardır. Kadınlar bölümünün kapısı, Kulaksız Cami minaresinin karşısındadır. Merdivenle inilen eski kapısı kapatılmıştır. Burada, bir mermer levha üzerinde (Sure-i İhlas)’ın yarısının çift yazısı vardır. Yeni açılan kapısından içeri girilince merdivenle soyunma yerine inilmektedir. Eskiden büyük kubbesinin etrafında bulunan süslerden bugün hiçbir iz kalmamıştır. Yalnız kubbe intikal şekillerini süsleyen istalaktitler durmaktadır. Hamamın dört tarafını saran dükkânlar kaldırıldığı zaman, Bursa’daki Meydaneli Hamama benzeyen ve devrinin sanat bakımından tarihi kıymeti haiz bir şaheseri olan bu binayı bütün görkemiyle görmek mümkün olabilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder